İdare hukuku, idarenin kuruluş ve işleyişini düzenleyen kamu hukuku kurallarının bütünüdür. Diğer bir ifadeyle, idare hukuku, idare organını ve fonksiyonunu düzenleyen özel hukuk kurallarını aşan hukuk kurallarının bütünüdür. İdare hukuku, temeli anayasada belirlenen, idarenin faaliyet ve örgütlenmesine ilişkin kurallar öngören, kamuya tanınan üstünlük ve ayrıcalıklar ile bireye tanınan hak ve hürriyetlerin dengelenmesini sağlamaktadır.
İdarenin bazı faaliyetleri idare hukukuna değil, özel hukuka tabidir. Bu tür faaliyetlerde idare, aynen bir özel hukuk kişisiymiş gibi hareket etmektedir. Örneğin idare, ihtiyacı olduğu bir binayı bir özel hukuk kişisinden, kira sözleşmesi yaparak kiralayabilir. Burada yapılan kira sözleşmesi, idare hukukuna değil, borçlar hukukuna tabi olur. Bu sözleşmeden dolayı ortaya çıkacak uyuşmazlıklara da idarî yargıda değil, adli yargıda bakılır. Yani idarenin yürüttüğü her faaliyet idare hukukuna tabii değildir. Bu nedenle, idarenin hangi faaliyetinin idare hukukuna, hangisinin ise özel hukuka tabi olduğunu, yani idare hukukunun uygulama alanını saptamamız gerekir.
Anayasamızın 1’inci maddesine göre, “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir”. Anayasamızın 2’nci maddesine göre ise “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir”. Anayasamızın 3’üncü maddesine göre, “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür”. Anayasamızın 10’uncu maddesinde de eşitlik ilkesi düzenlenmiştir. Bu dört maddeden yola çıkarak idare hukukuna hakim olan temel ilkeleri şu şekilde sıralanabilir.
İdari davalar; iptal davası, tam yargı davası ve idari sözleşmelerden kaynaklanan davalar olmak üzere üçe ayrılmaktadır.
İptal davası; Menfaatleri ihlal edilmiş olan kişilerin İdari işlemler hakkında yetki şekil sebep konu ve maksat yönlerinden biri ile ilgili hukuka aykırı oldukları sebebiyle iptalleri için açılan dava iptal davasıdır.
Tam yargı davası; idarenin işlem ve fiilleri nedeniyle kişisel hakları zarara uğrayan kişilerin idareye karşı açılan maddi ve manevi tazminat davası tam yargı davasıdır.
İdari sözleşmelerden kaynaklanan idari davalar; kamu hizmetinin yerine getirilmesi amacıyla yapılan idari sözleşmeler nedeniyle ortaya çıkan uyuşmazlıklara ilişkin açılan davalar idari sözleşmeden kaynaklanan idari davalardır.
İdare hukukunda sürelere ilişkin genel esasları öngören düzenlemeler şu şekildedir.
Anayasa, m. 125/3: İdarî işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlar.
2577 sayılı İYUK, m. 7: 1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür. Bu süreler; İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı, Tarihi izleyen günden başlar.
İlanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresi, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlar. Ancak bu işlemlerin uygulanması üzerine ilgililer, düzenleyici işlem veya uygulanan işlem yahut her ikisi aleyhine birden dava açabilirler. Düzenleyici işlemin iptal edilmemiş olması bu düzenlemeye dayalı işlemin iptaline engel olmaz.
Sürelerin başlangıcı ve hesaplanması ise 2577 sayılı İYUK’un 8’inci maddesinde düzenlenmiştir. Süreler, tebliğ, yayın veya ilan tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başlar. Tatil günleri sürelere dahildir. Şu kadarki, sürenin son günü tatil gününe rastlarsa, süre tatil gününü izleyen çalışma gününün bitimine kadar uzar. Bu Kanunda yazılı sürelerin bitmesi çalışmaya ara verme zamanına rastlarsa bu süreler, ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılır.
Dava açma süresinin başlangıcı yönünden işlemin türüne göre tebliğ veya ilan tarihi esas alınmakla birlikte, Danıştay bazı durumlarda işlemin davacı tarafından öğrenildiği tarihi de dikkate almaktadır.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 2014/5776 Esas, 2015/3204 Karar sayılı kararından 05.10.2015 tarihli kararı