Boşanma; geçerli olarak kurulmuş bir evliliğin yasal olarak, kanunda yer alan sebep ve koşullara dayanarak mahkeme kararıyla sona erdirilmesidir.
Ayrılıkta ise evlilik hukuken sona ermemekte olup, eşlerin ortak yaşamına bir süre ara verilmektedir. Ayrılık kararı verilmesi, sadakat, çocuklara özen gösterme yükümlülüklerini ortadan kaldırmaz, bu yükümlülükler devam eder, ancak taraflar birlikte yaşama yükümlülüğü ortadan kalkar. . Ayrılık kararı eşlerin ortak yaşamına bir süre ara verilmesi anlamına gelmektedir.
Boşanma davası açacak olan eşin ayrılık davası da açabilme hakkı da bulunmaktadır. Mahkeme, tarafların boşanma sebebi ile açmış olduğu davada, tarafların evliliklerinin bitmediğine, delillerden evliliklerine geri dönebileceği kanaatine varabilir. Ayrılık kararının verilmesi ile tarafların boşanma hakkı ortadan kaldırılmaz.
Ayrılık ile ilgili hükümler 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu'nda düzenlenmiştir.
Madde 167– Boşanma davası açmaya hakkı olan eş, dilerse boşanma, dilerse ayrılık isteyebilir.
Madde 168- Boşanma veya ayrılık davalarında yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir.
Madde 169- Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re’sen alır.
Madde 170- Boşanma sebebi ispatlanmış olursa, hakim boşanmaya veya ayrılığa karar verir. Dava yalnız ayrılığa ilişkinse, boşanmaya karar verilemez. Dava boşanmaya ilişkinse, ancak ortak hayatın yeniden kurulması olasılığı bulunduğu takdirde ayrılığa karar verilebilir.
Madde 171- Ayrılığa bir yıldan üç yıla kadar bir süre için karar verilebilir. Bu süre ayrılık kararının kesinleşmesiyle işlemeye başlar.
Madde 172- Süre bitince ayrılık durumu kendiliğinden sona erer. Ortak hayat yeniden kurulmamışsa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Boşanmanın sonuçları düzenlenirken ilk davada ispatlanmış olan olaylar ve ayrılık süresinde ortaya çıkan durumlar göz önünde tutulur.
TMK m. 170 deki "Boşanma sebebi ispatlanmış olursa, hakim boşanmaya veya ayrılığa karar verir. Dava yalnız ayrılığa ilişkinse, boşanmaya karar verilemez. Dava boşanmaya ilişkinse, ancak ortak hayatın yeniden kurulması olasılığı bulunduğu takdirde ayrılığa karar verilebilir." maddeye göre taraflar boşanma davası açmışsa gerekli koşulların bulunması durumunda mahkemenin ayrılık karar verebilme olanağı bulunmaktadır. Ancak yalnızca ayrılığa ilişkin açılan davalarda mahkeme tarafların boşanmalarına karar veremez. Türk Medeni Kanunu'ndaki düzenleme aileyi korumak amacıyla, aile mahkemesi hakimine, açılmış bir boşanma davası neticesinde boşanmaya hükmetme yerine ayrılığa hükmetme yönünde takdir hakkı tanımaktadır. Kanun aile birliğinin devamlılığını esas alarak aile mahkemesi hakimine takdir hakkı tanımıştır. Kanunlarımızın yapıcı niteliğinden ötürü bu durumun tersi olarak, aile mahkemesi hakiminin açılmış olan ayrılık davası neticesinde boşanmaya hükmetmesi söz konusu olmamaktadır. Özetle; hakim açılmış olan boşanma davasını görürken evlilik birliğinin tekrar kurulabilmesine ihtimal görürse yani evliliğin kurtarılabilir nitelikte olduğuna kanaat getirirse boşanma yerine ayrılık kararı verebilir.
Ayrılık davasının şartları evlilik birliğinin temelden sarsılması, eşlerden birinin zina yapması, haysiyetsiz hayat sürme, terk, akıl hastalığı, hayata kast, onur kırıcı davranış gibi boşanma sebepleri olabilir. Ayrılık davası boşanma sebeplerinden biri veya birkaçı ile birlikte açılsa dahi, mahkeme tarafların yeniden bir araya gelebilecek kanaatinde ise taraflar adına ayrılık kararı verebilecektir. Pek kötü davranış, hayata kast gibi boşanma sebebi ile açılan davada, davacı eş için hayati bir durum ya da tehlike varsa mahkeme, bu durumda tarafların ayrılığına karar vermeyebilir. Çünkü tarafların bir arada kalmaları can güvenliğinin tehlikeye düşmesine sebep olabilecektir.
Ayrılık kararı 1 yıldan 3 yıla kadar verilebilir. Bu süre kararın kesinleşmesi tarihinden itibaren işlemeye başlar ve sürenin dolmasıyla ayrılık kararı kendiliğinden son bulur. Bu süre sonunda evlilik birliği tekrar kurulamamış olursa eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Ayrılık kararı verildiği takdirde eşlerin arasındaki evliliğiz sona erdirmez. Eşler birbirlerinde ayrı yaşamaya başlarlar. Bu sebeple eşler birbirlerinden farklı yerleşim yerleri edinebilirler. Ancak ayrılık kararı verilmesi boşanmak anlamına gelmediği için, eşler bir başkasıyla evlenemezler. Ayrılık kararı verilmesi eşlerin sadakat yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. Eşler aynı zamanda birbirlerinin mirasçısı olmaya devam ederler.
Ayrılık kararında hakim, çocuğun velayetinin kime verileceğini çocuğun üstün yararını gözönüne alarak karara bağlar. Çocuğun velayeti ana veya babaya verilir.
Hakim, ayrılığın süresine ve eşlerin durumuna göre, eşler tarafından sözleşmeyle kabul edilen mal rejiminin kaldırılmasına resen karar verebilir. Bunun yanında eşler yeniden bir araya gelmişlerse, mal ayrılığını gerektiren başka haklı bir sebep de yoksa taraflardan birinin istemi üzerine hakim, eski mal rejimine dönülmesine de karar verebilir. Aynı zamanda eşler ayrı yaşarlarken de, yapacakları mal rejimi sözleşmesiyle aralarında mevcut eski mal rejimini veya başka bir mal rejimini seçebilirler.
Eşlerden birinin maddi geliri yoksa bu eş, ayrılık süresi boyunca diğer eşten tedbir nafakası vermesini talep edebilir. Hakim somut olaya ve şartların oluşup oluşmadığına bakarak tedbir nafakasına hükmedebilir
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2005/13395 Esas, 2005/16225 Karar, 24/11/2005 tarihli
Ayrılık Davası TMK 166. Madde … Anayasanın 141/3. maddesi gereğince mahkemenin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılmalıdır. Medeni Kanununun 170/3. maddesine göre “dava boşanmaya ilişkinse, ancak ortak hayatın yeniden kurulması olasılığı bulunduğu takdirde ayrılığa karar verilebilir”. Bu durumda davacı mutlak bir boşanma nedenine dayanmış ve bunun varlığını kanıtlamış olsa bile, hakim barışma ihtimalini gördüğü takdirde boşanma yerine ayrılığa hükmedebilecektir. Bu durumda bir boşanma nedeninin gerçekleşmesi halinde barışmanın mümkün görüldüğüne, ortak yaşamın yeniden başlayabileceğine ve nihayet ileride birleşme umudunun bulunduğuna ilişkin hakimin takdirinin kesin ve denetimden uzak olduğunu düşünmemek gerekmektedir. Her şeyden önce hakimin takdir hakkını çok ciddi ve son derece isabetli kullanması gerekmektedir. Eşinin barışma ihtimali gerçekleşmeye yakın bir ciddiyetle görülmeli, varlığı makul surette kabul edilmeli, böyle bir kanaat sağlam ihtimale dayandırılmalı, hatta barışma ihtimalinin varlığı bir kararın ikrarından ya da hareket tarzından anlaşılmış olmalıdır. Özellikle barışma ihtimali kuvvetli bulunmalıdır. Zayıf bir ihtimal yeterli değildir. Bu konuda bir takdire ulaşırken dosyaya uygun dayanaklar gösterilmeli, boşanma nedeninin ve geçimsizliğin asıl saiki ve eşlerin kişisel durumları üzerine eğilinmeli, mücerret bir barışma ihtimalinin dışında eşlerin sosyal ve kültürel durumları değerlendirilmelidir. Olayların yoğunluğu ve ağırlığı eşlerin uzun süredir ayrı yaşamakta olmaları gibi haller her halde yeniden bir araya gelme ihtimalini ortadan kaldırıcı bir unsur olarak düşünülmelidir. Nihayet Hakim kararında barışma ihtimalinin varlığını ve kendisini böyle bir inanca götüren nedenleri kanun yolu denetimine olanak verecek açıklıkta göstermelidir ( Anayasa md.141/3, HUMK md. 388 ). Ancak bu yolladır ki mutlak bir boşanma nedeni hukuka uygun nisbileştirilebilir. Nisbi boşanma sebebine de takdir hakkı Anayasa ve kanun çerçevesinde kullanılmış olur. Somut olaya gelince; Davalı kocanın davacı kadını sürekli dövdüğü, birlik görevlerini yerine getirmediği, davacı kadını anne ve babasına götürüp yolun buraya kadar deyip terk ettiği tanık beyanlarıyla belirlenmiştir. Taraflar arasında evlilik birliği temelinden sarsılmış ve Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. Maddesi koşulları oluşmuştur. Türk Medeni Kanunu’nun 170/3. maddesi gereğince tarafların ortak hayatın yeniden kurulması olasılığı gösterir dosyada bir delil ve bilgi yoktur. O halde boşanmaya karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2018/7723 Esas, 2018/14816 Karar ve 18/12/2018 tarihli kararı
Mahkemece; her ne kadar boşanmayı gerektirecek olaylar mevcut ise de taraflar arasındaki bu geçimsizliğin evlilik birliğini çekilmez hale getirmediği, müşterek çocuk da gözetilerek ortak hayatın yeniden kurulma olasılığının bulunduğu gerekçesiyle TMK 170 maddesi uyarınca ayrılık kararı verilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden; davalı erkeğin bağımsız konut sağlamadığı, eşinin doğumuyla ve çocukla ilgilenmediği anlaşılmaktadır. Bu duruma göre boşanmaya sebep olan olaylarda davalı erkek tam kusurludur. Somut olayda tarafların yeniden bir araya gelme ihtimali bulunmadığından kadın tarafından açılan davanın kabulü suretiyle boşanma kararı verilmesi gerekirken TMK m. 170 gereği ayrılık kararı verilmesi doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir.