Boşanma tarafların evlilik birliğinin devamını sağlamanın kendilerinden beklenemeyecek düzeye gelmesiyle evlilik sözleşmesinin yasal olarak sona ermesidir. Boşanma tarafların anlaşmasına bağlı olarak anlaşmalı boşanma yoluyla sağlanabileceği gibi tarafların uzlaşıya varamaması halinde çekişmeli boşanma davası olarak da devam edebilir. Anlaşmalı boşanma protokolünde taraflar velayet, nafaka, maddi ve manevi tazminat, mal paylaşımı ile ilgili anlaşmaya varabilir. Ancak önemle belirtmek gerekir ki velayete ilişkin hususlar kamu düzenine ilişkindir. Hakim velayet konusunda çocuğun yüksek yararını gözeterek re'sen de karar verebilir. Çekişmeli boşanma davasında ise taraflardan biri boşanmak istemiyor olabileceği gibi her iki taraf da boşanmak istiyor ancak boşanmanın hukuki sonuçları noktasında taraflar anlaşmaya varamamış olabilir.
Ergin olmayan çocuk, ana ve babasının velâyeti altındadır. Yasal sebep olmadıkça velâyet ana ve babadan alınamaz. Evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velâyeti birlikte kullanırlar. Ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hâli gerçekleşmişse hâkim, velâyeti eşlerden birine verebilir. Velayet hakkı kendisine verilmeyen tarafın çocukla Mahkeme boşanma veya ayrılığa karar verirken, olanak bulundukça ana ve babayı dinledikten ve çocuk vesayet altında ise vasinin ve vesayet makamının düşüncesini aldıktan sonra, ana ve babanın haklarını ve çocuk ile olan kişisel ilişkilerini düzenler. Velayet kamu düzenine ilişkin olup çocuğun üstün yararı gözetilir. Çocuğun üstün yararını belirlerken, onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişiminin sağlanması amacının gözetilmesi gereklidir.
Yargıtay 2.Hukuk Dairesi, 2016 / 18282 Esas, 2018 / 6427 Karar, 21.05.2018 tarihli kararı
Mahkemece, velayet konusunda görüşlerine başvurulan tarafların ortak çocukları 15.10.2006 doğumlu … ile 13.09.2009 doğumlu … anneleri ile kalmak istediklerini beyan ettikleri halde, “annenin evli olduğu halde eşine karşı sadakate aykırı davranışlar sergilediği, müstehcen fotoğraflarını 3. bir kişiye telefon yoluyla gönderdiği, bu şekilde ki yaşam tarzı ve davranışları ile çocukların anne ile kalmalarının bedeni, fikri ve ahlaki gelişmeleri bakımından ciddi risk teşkil edeceği” gerekçesiyle ortak çocukların velayetlerinin davalı-davacı babaya bırakılmasına karar verilmiştir Velayet düzenlemesi yapılırken; göz önünde tutulması gereken temel ilke, çocuğun “Üstün yararı” (Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme m, 3; Çocuk Haklarının Kullanılmasına ilişkin Avrupa Sözleşmesi m, 1; TMK m. 339/1. 343/1. 346/1; Çocuk Koruma Kanunu m. 4/b) dır. Çocuğun üstün yararını belirlerken; onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişiminin sağlanması amacının gözetilmesi gereklidir. Ana ve babanın yararları; boşanmadaki kusurları, ahlaki değer yargıları, sosyal konumlan gibi durumları, çocuğun üstün yararını etkilemediği ölçüde gözönünde tutulur. Velayet düzenlemesinde; çocukla ana ve baba yararının çatışması halinde, çocuğun yararına üstünlük tanınması gereklidir. Velayet kamu düzenine ilişkin olup, re’sen araştırma ilkesi geçerlidir. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. maddesi ile Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3. ve 6. maddeleri, iç hukuk tarafından yeterli idrake sahip olduğu kabul edilen çocuklara, kendilerini ilgilendiren davalarda görüşlerini ifade etmeye olanak tanınmasını ve görüşlerine gereken önemin verilmesi gerektiğini öngörmektedir. Çocukların üstün yararı gerektirdiği takdirde görüşlerinin aksine karar verilmesi mümkündür. Velayet hususu, çocukları ilgilendiren konuların en başında gelir. Dava 27.11.2015 tarihinde açılmış, tarafların fiili ayrılık tarihinden mahkemece 28.01.2016 tarihli ara kararla ortak çocukların tedbiren velayetlerinin davalı-davacı babaya bırakılmasına kadar çocuklar fiilen anne ile birlikte yaşamışlardır. Mahkemece velayetleri konusunda görüşlerine başvurulan ortak çocuklar 26.04.2016 tarihli duruşmada anne ile birlikte yaşamak islediklerini beyan etmişlerdir. Mahkemece alınan sosyal inceleme raporlarında; annenin kendi ailesi ile birlikte yaşadığı ve düzenli gelir getiren bir işte çalıştığı, velayet görevini yerine getirebilecek sosyal ve ekonomik şartlara sahip olduğu, babanın ise kendi ailesi ile altlı-üstlü oturduğu, mahkemenin tedbiren velayet düzenlemesi sonrasında çocukların fiilen büyükbaba ve babaanne ile birlikte yaşadıkları, bulundukları evde çocukların odalarının bulunmadığı ve anneyi özlediklerini ifade ettikleri rapor edilmiştir. Yapılan yargılama ve toplanan delillerden; davacı-davalı annenin çocuklara yönelik olumsuz bir tutum ve davranışının bulunmadığı, velayet görevini yerine getirebileceği, görüşlerini açıklama olgunluğuna erişen çocukların da anne ile yaşamak istediği anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre ortak çocukların velayetlerinin davacı-davalı anneye bırakılmasına karar vermek gerekirken, annenin boşanmaya sebep olan kusurlu davranışı dikkate alınarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir şeklindedir. Açıkça görüleceği üzere çocukların velayetinin belirlenmesinde anne ve babanın boşanmaya sebep olan kusurlarının bir önem arzetmemekte olup, çocukların üstün yararı gözetilmektedir. BOŞANMA DAVASINDA İŞTİRAK NAFAKASI Velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlâk bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır. Yani velayet hakkı kendisine verilmeyen ebeveyn, velayet hakkı kendisine verilen eşe müşterek çocuğun giderleri için iştirak nafakası ödemek zorundadır. İştirak nafakası belirlenirken yargıç tarafından nafaka yükümlüsünün sosyal ve ekonomik durumunu, çocuğun gereksinimlerini ve velayet kendisine bırakılan tarafın da ekonomik bakımdan çocuğa yapabileceği katkıyı göz önünde tutmalıdır. Nafakaya karar verilirken takdir yetkisini kullanan hâkim TMK m.4’de anılan hakseverlik (hakkaniyet) ilkesini göz önünde bulundurmak zorundadır. İştirak nafakası belirlenirken hakim tarafından nafaka yükümlüsünün sosyal ve ekonomik durumunu, çocuğun gereksinimlerini ve velayet kendisine bırakılan tarafın da ekonomik bakımdan çocuğa yapabileceği katkıyı göz önünde tutmalıdır. İştirak nafakası kural olarak çocuk 18 yaşına gelene kadar devam eder. İştirak nafakasının kalkmasından sonra müşterek çocuk eğitim öğrenim hayatını sürdürüyorsa anne ve babanın yardım etme ve bakım yükümlülüğü olduğu için çocuk bu durumda anne ve babaya karşı dava açabilir
Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.
Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz. Boşanma davalarında kusur belirlemesi son derece önemlidir. Çünkü tarafların eşit kusurlu olması veya nafaka yükümlüsünün hiç kusurlu olmaması halinde dahi yoksulluk nafakasına hükmedilebilir. Ancak yoksulluk nafakası talep eden kişinin daha ağır kusurlu olması durumunda talebi reddedilecektir. Yoksulluk nafakasını sadece kadınlar talep edilebilir şeklinde algı doğru değildir. Kanun koyucu boşanma halinde yoksulluğa düşecek tarafın daha ağır kusurlu olmaması halinde yoksulluk nafakasına hükmedileceğini düzenlemiştir. Eğer boşanma sonunda erkek yoksulluğa düşecek tarafsa erkek lehine de gerekli kanuni şartlar sağlanıyorsa yoksulluk nafakası hükmedilebilecektir. Yoksulluk nafakası lehine hükmedilen taraf yani nafaka alacaklının evlenmesi, evlenme olmadan fiilen evliymiş gibi bir başkasıyla yaşaması veya yoksulluktan kurtulması hallerinde yoksulluk nafakası kaldırılabilir.
Yargıtay 2 Hukuk Dairesi'nin 2019/4494 Esas, 2019/8456 Karar ve 10.09.2019 tarihli kararı * BOŞANMA ( Mahkemece Kabul Edilen ve Gerçekleşen Tarafların Kusurlu Davranışlarına Göre Boşanmaya Sebep Olan Vakıalarda Davalı Karşı Davacı Erkeğin Ağır Kusurlu Olduğu/Bu Husus Gözetilmeden Tarafların Eşit Kusurlu Kabul Edilmesinin Doğru Bulunmadığı - Boşanmaya Neden Olan Olaylarda Davalı Karşı Davacı Erkek Ağır Kusurlu Olup Bu Kusurlu Davranışlar Aynı Zamanda Kadının Kişilik Haklarına Saldırı Teşkil Edeceğinden Davacı Karşı Davalı Kadın Yararına Uygun Miktarda Maddi ve Manevi Tazminata Hükmedileceği ) * ERKEĞİN AĞIR KUSURLU DAVRANIŞLARININ KADININ KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI TEŞKİL ETMESİ ( Boşanmaya Neden Olan Olaylarda Davalı Karşı Davacı Erkek Ağır Kusurlu Olup Kadının Boşanma Sonucu Eşin Maddi Desteğinden Yoksun Kalacağı/TMK 174/1-2. Maddesi Koşulları Kadın Yararına Oluştuğundan Tarafların Ekonomik ve Sosyal Durumları Kusurun Ağırlığı Hakkaniyet Kuralları Gözetilerek Davacı Karşı Davalı Kadın Yararına Uygun Miktarda Maddi ve Manevi Tazminata Hükmedilmesi Gerektiği ) 6100/m.26 ÖZET : 1- Mahkemece kabul edilen ve gerçekleşen tarafların kusurlu davranışlarına göre boşanmaya sebep olan vakıalarda davalı-karşı davacı erkeğin ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekmekle, bu husus gözetilmeden yanılgılı değerlendirme sonucu tarafların eşit kusurlu kabul edilmesi doğru bulunmamış, bozmayı gerektirmiştir. 2- Boşanmaya neden olan olaylarda davalı-karşı davacı erkek ağır kusurlu olup, bu kusurlu davranışlar aynı zamanda kadının kişilik haklarına saldırı teşkil eder niteliktedir. Kadın, boşanma sonucu eşin maddi desteğinden yoksun kalacaktır. Türk Medeni Kanunu'nun 174/1-2. maddesi koşulları kadın yararına oluşmuştur. Bu durumda tarafların ekonomik ve sosyal durumları, kusurun ağırlığı, hakkaniyet kuralları gözetilerek davacı-karşı davalı kadın yararına uygun miktarda maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak kadının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir. 3- Hakim, taleple bağlı olup fazlaya karar veremez (HMK m.26). Açıklanan sebeplerle bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda usuli kazanılmış hakka aykırı şekilde ve talep aşılarak aylık 200 TL yoksulluk nafakası ile ortak çocuklardan her biri yararına aylık 150'şer tedbir ve aylık 200'er iştirak nafakasına hükmedilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2021/809 Esas, 2021/1996 Karar ve 08.03.2021 tarihli kararı
Boşanmada manevi tazminatın amacı, boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan tarafın, bozulan ruhsal dengesini telafi etmek, manevi değerlerindeki eksilmeyi karşılamaktır. Onun için, kişilik haklarını ihlal eden fiille, tazminat miktarı arasında makul bir oranın bulunması gerekir. Bir tarafın zenginleşmesine yol açacak sonuçlar doğurur miktarda manevi tazminat takdiri, müesseseyi amacından saptırır. Hakim, tazminat miktarını saptarken, bir yandan kişilik hakları zedelenen tarafın, ekonomik ve sosyal durumunu ve boşanmada kusuru bulunup bulunmadığını ve varsa kusur derecesini, fiilin ağırlığını; öbür yandan da, kişilik haklarına saldırıda bulunanın kusur derecesini, ekonomik ve sosyal durumunu göz önünde bulundurmak zorundadır. Açıklanan ilkeler gözetildiğinde davalı-karşı davacı erkek yararına takdir edilen manevi tazminat miktarı, ölçülülük ilkesine uygun olmayıp fazla bulunmuştur. Türk Medeni Kanunu'nun 4. maddesinde yer alan hakkaniyet ilkesi gözetilerek daha uygun miktarda tazminat takdiri gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamış, bozmayı gerektirmiştir. Hak kaybına uğranılmaması için Samsun'da açılacak boşanma davaları için bir Samsun boşanma avukatı ile iletişime geçmeniz sizin faydanıza olacaktır.
Boşanma Halinde Ortak Velayet Mümkün Mü?
Kadın Eşin Yüksek Miktarlı Geliri ve Mal Varlığı Varsa Tedbir Nafakası Alabilir Mi?